Üç günde öğrenilen Türkçe...
Koğuşlarda yetkili bir köpek Joe... İşkence... Kulak arkasına varan
taciz... Ve direnişle birlikte 34 ölüm... Tanıklarından 5 No."lu
Cezaevi...
�Burası cezaevi değil... Burası askeri bir okul... Burada size Türk olmayı öğreteceğiz...� 12
Eylül darbesinin ardından alelacele kurulan Diyarbakır 5 Nolu
Cezaevi"nin kontrolünü elinde tutan Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran"a ait
bu sözler. Köpek Joe, Yıldıran ve emrindeki askerlerle 1980-84 arasında 34 tutukluya mezar olan cezaevini belgeselleştiren yönetmen Çayan Demirel, tanıklarıyla yansıtmış yaşananları.
5 No."lu Cezaevi darbenin maskesini düşüren belgeler bütünü bir bakıma. Cezaevine adımını atan mahkumlara �televizyonlu koğuş mu istersiniz, banyolu mu?� sorusunun bir karşılığının olmadığını kanıtlayan ve her koşulda �işkence göreceksiniz� gerçeğinin
bir kanıtı... Cezaevi içine kurulan hamama rağmen mahkumların bir buçuk
yıl su yüzü görmediği, tiyatro ya da sinema salonunun ölümden başka bir
şeye sahne olmadığı, kadın mahkumların regl olmasının suç, erkeklerin
sekiz dokuz saat tutmasına rağmen tuvalet talebinin �haydar"la tanışma� (askerlerin dayak için kullandığı kalaslar) sebebi olduğu bir acı hikâyeler bütünü 5 No."lu Cezaevi...
Bildiği tek dil Kürtçe olan mahkumlara bile üç gün içinde İstiklal Marşı"nın ezberletildiği �Türkleştirme� merkezinin �Ne mutlu Türküm Diyene� sözünü geldiği ilk beş dakikada söyleyebilen bir Alman konuğu bile olmuş. Bütün bu vahşetin mimarı Esat Oktay Yıldıran"a da en güzel cevabı bir tutuklu anası vermiş görüş sırasında. �Bu çocuklar size çok acı çektiriyor. Keşke bunları doğuracağınıza taş doğursaydınız� diyen Yıldıran"a �Analar ne doğuracağını bilseydi, senin anan seni doğurmazdı� deyivermiş korkusuzca...
Tahliye
günü kulağının arkasına bile tecavüz edilerek uğurlananlar, makatlarına
yanan sigara izmariti sokulanlar, zorla fare yedirilip lağım suyu
içirilenler... �Türk olmuş mu?� dersiniz. Çok net bir
cevabı var bu sorunun: Hayır! 5 No."lu Cezaevi, insanlıkdışı
uygulamalara direnişle cevap vermiş. 34 insan da bu uğurda ölmüş. Kimi
kendini yakarak, kimi dayaktan, kimi boynuna kendi elleriyle ilmeği
geçirerek... Koğuşlara kontrole girmeden önce köpeği Joe"yu gönderen
Yıldıran"ın bir mahkumun tahliyesi sırasında �Misafirhanemizden memnun ayrılıyor musun?� sorusuna verdiği cevap, belki de belgeselin ülkedeki Kürt sorununun neden bu boyutlara geldiğini açıklar nitelikte:
�Komutanım ben buraya gelmeden önce bu ülkeyi seviyordum. Yine bu
ülkeyi seviyorum. Ama bu yaşananların ardından, buradan devlet düşmanı
olarak çıkıyorum...�
Belgeseli kaçıranlara ise, iki
müjde birden verelim. Yönetmen Çayan Demirel, belgeselin mayısta
gösterime gireceğini söyledi ve Adalet Bakanlığı"ndan cezaevinin
içinden görüntü alabilmek için izin aldıklarını belirtti. Mayısta
belgesele bu görüntüler de eklenecek.
Koğuşlarda yetkili bir köpek Joe... İşkence... Kulak arkasına varan
taciz... Ve direnişle birlikte 34 ölüm... Tanıklarından 5 No."lu
Cezaevi...
�Burası cezaevi değil... Burası askeri bir okul... Burada size Türk olmayı öğreteceğiz...� 12
Eylül darbesinin ardından alelacele kurulan Diyarbakır 5 Nolu
Cezaevi"nin kontrolünü elinde tutan Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran"a ait
bu sözler. Köpek Joe, Yıldıran ve emrindeki askerlerle 1980-84 arasında 34 tutukluya mezar olan cezaevini belgeselleştiren yönetmen Çayan Demirel, tanıklarıyla yansıtmış yaşananları.
5 No."lu Cezaevi darbenin maskesini düşüren belgeler bütünü bir bakıma. Cezaevine adımını atan mahkumlara �televizyonlu koğuş mu istersiniz, banyolu mu?� sorusunun bir karşılığının olmadığını kanıtlayan ve her koşulda �işkence göreceksiniz� gerçeğinin
bir kanıtı... Cezaevi içine kurulan hamama rağmen mahkumların bir buçuk
yıl su yüzü görmediği, tiyatro ya da sinema salonunun ölümden başka bir
şeye sahne olmadığı, kadın mahkumların regl olmasının suç, erkeklerin
sekiz dokuz saat tutmasına rağmen tuvalet talebinin �haydar"la tanışma� (askerlerin dayak için kullandığı kalaslar) sebebi olduğu bir acı hikâyeler bütünü 5 No."lu Cezaevi...
Bildiği tek dil Kürtçe olan mahkumlara bile üç gün içinde İstiklal Marşı"nın ezberletildiği �Türkleştirme� merkezinin �Ne mutlu Türküm Diyene� sözünü geldiği ilk beş dakikada söyleyebilen bir Alman konuğu bile olmuş. Bütün bu vahşetin mimarı Esat Oktay Yıldıran"a da en güzel cevabı bir tutuklu anası vermiş görüş sırasında. �Bu çocuklar size çok acı çektiriyor. Keşke bunları doğuracağınıza taş doğursaydınız� diyen Yıldıran"a �Analar ne doğuracağını bilseydi, senin anan seni doğurmazdı� deyivermiş korkusuzca...
Tahliye
günü kulağının arkasına bile tecavüz edilerek uğurlananlar, makatlarına
yanan sigara izmariti sokulanlar, zorla fare yedirilip lağım suyu
içirilenler... �Türk olmuş mu?� dersiniz. Çok net bir
cevabı var bu sorunun: Hayır! 5 No."lu Cezaevi, insanlıkdışı
uygulamalara direnişle cevap vermiş. 34 insan da bu uğurda ölmüş. Kimi
kendini yakarak, kimi dayaktan, kimi boynuna kendi elleriyle ilmeği
geçirerek... Koğuşlara kontrole girmeden önce köpeği Joe"yu gönderen
Yıldıran"ın bir mahkumun tahliyesi sırasında �Misafirhanemizden memnun ayrılıyor musun?� sorusuna verdiği cevap, belki de belgeselin ülkedeki Kürt sorununun neden bu boyutlara geldiğini açıklar nitelikte:
�Komutanım ben buraya gelmeden önce bu ülkeyi seviyordum. Yine bu
ülkeyi seviyorum. Ama bu yaşananların ardından, buradan devlet düşmanı
olarak çıkıyorum...�
Belgeseli kaçıranlara ise, iki
müjde birden verelim. Yönetmen Çayan Demirel, belgeselin mayısta
gösterime gireceğini söyledi ve Adalet Bakanlığı"ndan cezaevinin
içinden görüntü alabilmek için izin aldıklarını belirtti. Mayısta
belgesele bu görüntüler de eklenecek.